atih Erdoğan 23 Nisan 1954’te İzmir’de doğdu. Dört yaşından sonra İstanbul’a geldi. üniversiteyi Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi’nde, yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yaptı.
Halen İstanbul’da yaşamakta ve çocuklar için kitaplar yazmaktadır. İlk kitabının adı “Pan ve Çiçeği”, son kitabının adı ise “Annem Bıyık Bıraktı” olan yazar ayrıca biri Kırmızı Fare, öteki de Binbir Kitap olmak üzere 2 dergi çıkarmıştır. Fatih Erdoğan okulumuzda öğrencilerimiz ile yaptığı eğlenceli sohbet öncesi Iman Soufraki ve Ömer Ağaoğlu’nun sorularını yanıtladı…
IMAN SOUFRAKİ:
Çocukluğunuzdan ve aldığınız eğitimlerden bahseder misiniz? Yazarlık yönünüzü hangi yaşlarda nasıl fark ettiniz?
FATİH ERDOĞAN:
Çocukluğum 4 yaşına kadar İzmir’ de, 4 yaşından sonra İstanbul’da geçti. İstanbul’un bir kıyısında geçti. Kıyısı dediğim yer Küçükçekmece’ ye bağlı Kanarya diye bir yer. Orada Kanarya İlkokuluna gittim. İlkokul o zaman 5 yıldı biliyorsunuz. Sonra ortaokula Kültür Koleji’ne gittim. Sonra da liseye Robert Kolejine gittim. Üniversitede, Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliğini bitirdim. Sonra da İstanbul Üniversitesi’nde kütüphanecilik bölümünde yüksek lisans ve doktora yaptım. Aslında yazar olacağımı hiçbir şekilde bilmiyordum ama kitaplarla çok sıkı bir ilişkim vardı. Tabi o zaman çok kitap yoktu ama var olanlarla iyi bir ilişkim vardı. En çok lisede öğretmenim fark ettirdi. Çünkü kompozisyon ödevleri verirdi. Ve hafta başında da kompozisyonlar arasından beğendiklerini okurdu. Ama okurken o kompozisyonun kime ait olduğunu söylemezdi. Ama ben bilirdim ki okunanların çoğu benim kompozisyonumdu. O sayede öğretmenim fark etmemi sağladı.
ÖMER AĞAOĞLU:
Türkiye’deki ve dünyadaki yazarlar arasında bir karşılaştırma yapsanız, Türkiye’de kitap yazmanın, yazara artıları ve eksileri neler olabilir?
FATİH ERDOĞAN:
Çok çok çok uzun konuşulabilecek bir konu. Ama ben kısaca bir şeyler söylemeye çalışayım.
Bazı ülkeler, bütün dünya diyemeyiz, çocuklara kitap yazma konusunda bizden ilerdeler, bazıları da gerideler. İlerde olan ülkeler diyelim İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, bu gibi ülkelerde tabiî ki bugün bizim de Türkçeye çevirip bayıla bayıla okuduğumuz kitaplar yayınlanıyor. Ama öyle ülkeler var ki onlar da bizden alıp okuyorlar, çeviriyorlar, yayınlıyorlar. Bu da yeni bir gelişme. Peki, bu gelişmiş ülkelerdeki çocuklara yazılmış kitaplarda neler daha iyi, neler daha önde diye soracak olursanız? Soruyorsunuz zaten onu da. Şunu söyleyebilirim. Çok yaygın olarak çocukları eğitmeye çalışan gelenek vardır. O geleneği biraz geri de bırakmışlardır artık. Eğitmeye çalışmıyorlar onlara farklı bakış açıları, farklı düşünceler sergilemeye çalışıyorlar. Farklı düşünmelerini sağlamaya çalışıyorlar. Bizim de artık son yıllarda bu tür edebiyata yaklaştığımız söylemek doğru olur.
IMAN SOUFRAKİ:
Sizin çocukluğunuz ile şimdiki çocukların kitap okuma konusundaki tercihleri ve alışkanlıklarında farklılıklar var mı? Olumlu/olumsuz yönleriyle kitap okuyan çocukların yakın geçmişte gelişimini nasıl görüyorsunuz?
FATİH ERDOĞAN:
Yaygın bir görüş var çocuklar kitap okumuyor, diyorlar. Ama ben ona katılmıyorum. Çocuklar günümüzde çok kitap okuyor. Ben onu en azından kendi kitaplarımda görüyorum. Diğer kitapları bilsem eminim orda da sonuçlar aynıdır.
Ama fark var mı benim çocukluğumdan, evet, var bugünkü çocuklar bizim çocukluğumdaki hallerimizden daha da bilgililer, daha akıllılar, daha zekiler. Çünkü insan türü de değişiyor zaman içinde. Benim çocukluğum bundan 50-60 yıl öncesinden bahsediyoruz. O zaman o gün olmayan bazı şeyleri sayayım size. Televizyon, internet, telefon bile her evde yoktu. Türkiye’nin bir bölümünde elektrik bile yoktu. Türkiye’de musluk olmayan musluğundan su akmayan evler vardı. Çocukluğumuzda biz şimdiki gibi iletişim ortamlarına sahip olmadığımız için bazı şeyler bize çok ilginç geliyordu. Diyelim Afrika’ya giden bir kahramandan oluşan macera kitabını çok büyük bir heyecanla okuyabiliyorduk. Ama bugün çocuklar internetten Afrika’nın canlı görüntülerini istedikleri saniyede, dakikada önlerine getirebiliyorlar. Artık onlara Afrika’ya giden bir kahramanın macerasını yazmak, onlar tarafından ilgiyle okunmak için yeterli değil. Başka şeyler bulmamız lazım. O yüzden boşuna değil insanlar uzaya, öte dünyalara, fantastik edebiyata yöneliyorlar. Çünkü bazı şeyler artık heyecanını yitirmeye başlıyor. Son olarak da şunu söyleyeyim. O zaman kitap çok azdı. Ama okuyan çocuklar televizyon olmadığı için onları deli gibi okurlardı. Hatta bazıları okunan kitapları tekrar tekrar okurlardı. Bugün kitap da çok çeşit de çok, kitapçılar daha çok. Okullarda benim çocukluğumda kitaplık yoktu. Şimdi okullarda kütüphaneciler çalışıyor. Bu bir devrimdir. Güzel bir şey şimdi çocuklar dolayısıyla daha çok çeşit arasından seçim yapıp bol bol kitap okuyabiliyorlar. Sanılır ki bazı kişilerce kitap okumak Türkçe dersiyle ilgili, dil bilgisi dersiyle ilgili bir şeydir. Hayır, kesinlikle değildir. Kitap okumak en çok teknik derslerle ilgili bir şeydir. Çünkü beynin gelişimine en çok katkı yapan şey okumaktır. Bir metni okuyup da onun anlattığı şeyi zihnimizde oluşturmak beyin için çok geliştirici bir etkinliktir. Dolayısıyla kitap okuyan çocukların öteki derslerinde de başarılı olduğunu siz de çevrenize bakın göreceksiniz.
ÖMER AĞAOĞLU:
Resim sanatının abartılı ya da doğada benzeri görülemeyecek ve deneysel olarak kurgulanamayacak kompozisyonlarını resmetmeye “illüstrasyon” deniyor. Siz de ülkemizin bu işi yapan önemli bir çizerisiniz. Kendi kitaplarınızı mı başka kitapları mı resmetmeyi tercih edersiniz?
FATİH ERDOĞAN: Ben kendime “çizer” demiyorum. Evet, yapıyorum ama sadece kendi kitaplarımı. O da zevk aldığım için hoşuma gittiği için. Ama kendime çizer diyebilmek için benim oturup ciddi ciddi çizerlik çalışmam lazım. Çok resim yapmam lazım, kafa yormam lazım, o konuda resim sergilerine gitmem lazım. Belki yurt dışına gitmem gerekir. Benim asıl alanım yazmak. Çizerlik sadece zevk aldığım için yaptığım bir şey.
IMAN SOUFRAKİ:
Üniversitede akademisyenlik yönünüzden biraz bahseder misiniz? Hangi yaş grubuna hitap etmek daha yakın geliyor size?
FATİH ERDOĞAN:
Akademisyenlik, üniversitede ders vermek, benim zevk alarak yaptığım bir şey.10 yıl İstanbul Üniversitesinde yaptım, 2 yıl kadar Bilgi Üniversitesi’nde “Çocuklar için Yazmak” diye bir seminer verdim. Bir dönem Yeditepe Üniversitesinde yaratıcı yazarlık dersi verdim. 5 yıl oldu Maltepe Üniversitesi’nde “Çocuk Edebiyatı” dersi veriyorum. Öğrencilerle birlikte olmak, onlarla birlikte düşünsel bir ortamda birlikte kafa yormak bana çok şey katıyor. Çok şey öğretiyor. Çok zevk alıyorum.12, 13 yaşlara kadar uzatabilirsiniz benim kitaplarımı. Ama benim gözlemim kadarıyla 2, 3 ve 4. Sınıflar, en yoğun okuyanlar, benim kitaplarımı.
ÖMER AĞAOĞLU:
Dünya ve Türk edebiyatından örnek aldığınız veya esinlendiğiniz yazarlar var mıdır? Bizim yaşlarımızdaki okurlarınıza sizin dışınızda hangi yazar ve kitapları önerirsiniz?
FATİH ERDOĞAN: Tek bir yazardan esinleniyorum demek doğru olmaz. Bu iyi bir yazarlık yaşantısı da olmaz. Çok sevdiğim yazarlar var tabi örneğin Mark Twain. Gelmiş geçmiş en iyi, zeki ve yaratıcı bulduğum yazarlardan biridir. Hatta onun bilirsiniz “Tom Sawyer” adlı romanı için denir ki Amerikan romanının tamamı Tom Sawyer’dan çıkmıştır, diye iddialı sözler de vardır. Ama yine de ben tek bir yazardan söz etmek istemem. Ortaokul yıllarımda Aziz Nesin beni etkilemiştir. Aziz Nesin’in tarzı etkilemiştir. Nedir o tarz? Çok yalın söyler. Lafı dolandırmadan söyler, çok net yazar, yazdıklarını anlaşılır dilde yazar. Anlaşılmak onun için önemlidir. Bunu çok iyi başarmış bir yazardır. Ama tek bir yazardan yine etkilenmedim tabiî ki. Yazarlar okudukları tüm kitaplardan etkilenirler. Yazarlar filmlerden, tiyatrolardan, kırlardan, sahillerden etkilenirler. Yağmur yağar etkilenirler. Yağmur yağmaz etkilenirler. Uykuları kaçar etkilenirler. Çok iyi uyurlar etkilenirler. Yani yazarlar hayatın tamamından etkilenirler. Kitapçılarda hele hele sizin yaş grubunuza yönelik kitaplar, dolu. Genellikle isim vermek doğru olmuyor. Birileri okuyor benim adımı niye vermedin, diyorlar. O yüzden bu konudaki en büyük en iyi kılavuzunuz kütüphanecileriniz olacaktır. Çünkü onlar daha objektif bakarlar. Ama çok şanslısınız çok kitap var.
IMAN SOUFRAKİ:
Türkiye’deki kitap fuarları amacına ulaşabiliyor mu? Bu konuda hem yayınevi sahibi hem yazar olarak, yayınevlerine ve yazarlara önerileriniz neler olabilir?
FATİH ERDOĞAN:
Benim gönlümden geçen mahallelerde zengin kitapçıların olmasıdır. Çünkü fuarlardan sadece 10 gün gidip kitap almak sonra kitabı unutmak doğru değil. Ama kitapçıları biz yok ettik. Oysa dünyada kitap fuarları biliyorsunuz kitap satılan yerler değildir. Kitapların sergilendiği yerlerdir. Orda yayıncılar, çizerler, editörler, kütüphaneciler, öğretmenler bir araya gelip kitapları incelerler. Ama oradan çıkıp kitaplarını kitapçıdan alırlar. Bizde biraz yanlış kurgulanıyor. Umarım ilerde daha düzgün bir uygulama gerçekleşir. Çok şey önerebilirim. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi bence editör yetiştirme konusunda yatırım yapmaları lazım ne demek istiyorum. Yayınevlerini var eden kişiler editörlerdir. Hiç kimse değildir. Patronu değildir, para değildir. Neden editördür? Çünkü editör yayın hayatını nasıl oluşacağını karar veren kişidir. Yayın hayatını nasıl oluşturur editör? Şöyle oluşturur; editör önüne gelecek olan kitaplarda hangisinin yararlanacağını, hangisinden kitap olacağına karar
verir. Editörlerin önüne yüzlerce kitap önerisi gelir. Yani yazar yazmıştır, getirmiştir. Editöre yayınlanması için önermiştir. O da onu süzer. Eğer iyi bir editörünüz varsa, Türkiye iyi editörlerden oluşuyorsa, yayın hayatında iyi kitaplar birikir, çoğalır. İyi eğitim almamış, dünyayı görmemiş kötü editörler varsa yayın hayatında kötü kitaplar çoğalır. Yayın hayatının kalitesi, niteliği editörlerden geçer. Bu yüzden yayınevlerinden ilk istediğim şey birazcık editörlere yatırım yapmaları, gelişmelerini sağlamaları. Peki, nasıl gelişmelerini sağlayacaklar? Editörlerini yurtdışı fuarlarına gönderirler. Yayıncılara konuk olarak gönderirler. Seminerlere katılmaları, eğitimler almalarını sağlarlar. Kurslara gönderirler. Onların önlerine büyük bir arşiv koyarlar. Zaman tanırlar gelişmeleri için. Hatalarına izin verirler. En önemli şey bunlar.
ÖMER AĞAOĞLU:
İleride yazar olma hayali kuran çocuklara bol kitap okumaları dışında tavsiyeleriniz nelerdir?
FATİH ERDOĞAN: Şimdi yazmak isteyen herkese ben şunu diyorum. Gidin yazın çünkü size yazmayın diyen kimse yok. Peki, ama her yazmak iyi yazar olmayı getirir mi? Hayır, işte o zaman da sizin zaten sorarken verdiğiniz cevap gündeme geliyor. Okuyun başka yolu yok bunun. Okuyun ve bir yandan da yazın. Bütün diğer yazarları okuyun. Çeviri ya da yerli yazarların tümünü okuyun. Gününüzün büyük bir bölümü kütüphanelerde geçsin. Yazar olmanın başka yolu yok.
IMAN SOUFRAKİ:
En özel bulduğunuz eseriniz veya diğerlerine göre biraz daha fazla beğendiğiniz, daha çok içinize sinerek yazdığınız kitabınız var mı?
FATİH ERDOĞAN:
Şimdi bu soruyu hangi yazara sorarsanız sorun. Onlar size sanki aralarında sözleşme yapmış gibi şu cevabımı verirler. Ay benim bütün kitaplarım çocuklarım gibi hiç birini birbirinden ayıramam derler. Bu cevap doğrudur. Hep bunu duyacaksınızdır. Hatta kelimesi kelimesine bunu duyacaksınız. Bunu duyunca beni hatırlayacaksınız. Benim için hep en yeni, daha heyecanlı geliyor. En son yazdığım kitap bana daha hoş geliyor. Şimdi yarın yeni bir kitap yazdığımda herkese o kitaptan bahsedeceğim.
ÖMER AĞAOĞLU:
Kırmızı Fare Çocuk Dergisi ve Mavibulut Yayınlarının sahibisiniz. İleriye yönelik projeleriniz arasında başka bir renk ile başlayan, başka neler var?
FATİH ERDOĞAN: Kırmızı Fare artık yayınlanmıyor. 10 yıl kadar yayınlandı. Sonra artık zaman değişti. Çocuklar artık dergi gelse de adresime, oturup okusam demeyi bıraktılar. Biz de o dergiyi yayınlamayı bıraktık. Şimdilik aklımda içinde renk geçen bir proje yok. Ama o renklerin her birinin ayrı bir hikayesi var.
IMAN SOUFRAKİ:
Sizce yazmak mı, okumak mı, çizmek mi? Yaşamınızdaki öncelik esasına göre bu uğraşları nasıl sıralardınız?
FATİH ERDOĞAN:
İlk yazmak derim. Sonra okumak derim. Ben öyleyim. Tabi okumak ayrı bir şey çok seviyorum. Okuduğum zaman her şeyi unutuyorum. Ama asıl kendimi bulduğum şey yazmak. Sıralarsak yazmak, okumak.
ÖMER AĞAOĞLU:
Hayatınızın slogan cümlesi var mı, kişiliğinize yakın gelen veya sizi en iyi tanımlayan?
FATİH ERDOĞAN:
Kendin ol. Çok kısa. Bütün kitaplarımda verdiğim mesaj.