ÇANAKKALE GEZİMİZ
 eçen
yıl annem Buket UZUNER’in “Gelibolu” romanını okuyordu.
Anneme sormuştum, “Bu roman neyi anlatıyor?” diye. Annem
“Çanakkale Savaşı ile ilgili” demiş ve eklemişti. “Çanakkale
Savaşı bir destandır.” Daha evvelde Çanakkale Savaşı ile
ilgili çok şey duymuş ve dinlemiştim. Okulumuz Çanakkale
gezisi düzenleyince çok heyecanlanmıştım. Hem o tarihi
yöreyi görecek hem de ilk kez
ailemden ayrı bir geziye çıkacaktım. O gece
heyecandan uyuyamadım. Kalbim küt küt atıyordu. Sabah
erkenden ailemle okula geldik. Çok heyecanlıydım, okulumuzun
arka kapısında bizi Çanakkale’ye götürecek otobüs
bekliyordu. Eşyalarımı teslim edip otobüse bindim. Henüz
gelmemiş öğrencileri de bekledikten sonra hareket ettik. Yol
boyunca arabada arkadaşlarımla sohbet ediyordum. Fakat
aklımda Çanakkale ve Çanakkale destanı vardı.
Türk askerlerinin kahramanlıklar yarattığı topraklara
ayak basmak, oraları görmek...
Yolculuğumuz boyunca öğret-menlerimiz bize, yöre hakkında
bilgi vermişlerdi. Gelibolu ismi “Gallipolis” kelimesinden
geliyormuş ve güzel şehir anlamına gelirmiş. Ayçiçeği
tarlalarını arkamızda bırakarak Gelibolu’ya vardık.
Düşman askerlerinin aşmaları gereken ilk engel, ilk geçit
Çanakkale Boğazı’ydı. Burayı aşarlarsa İstanbul’u ve
İstanbul Boğazı’nı ele geçireceklerdi. Çanakkale Boğazı’nı
ele geçirmek İngilizler ve Fransızlar için ne zormuş. Çünkü
önderimiz Atatürk’ün dediği gibi “Çanakkale Geçilmez” bunu
boğazın en dar yerinde Fatih Sultan Mehmet tarafından
yaptırılan Kilitbahir Kalesi’ni görünce anladım. Fatih
Sultan Mehmet İstanbulu almadan önce Bizans’a gidecek
yardımı kesmek ve kentin direnişini kırmak için yaptırmış bu
kaleleri. “Kilitbahir” ismi deniz kilidi anlamına
geliyormuş. Düşman donanmasına burdan başlayarak tabyalardan
top ateşine tutmuşuz ve herkesin imkansız gözüyle baktığı
bir zafer kazanmışız. Boğazı savunan Türk tabyalarını
gezerken, rehberimiz Cenk Ağabeyden de
Seyit Ali Onbaşı’nın tek başına 270 kiloluk top mermisini
kaldırıp topa yerleştirmesi ve düşman donanmasından Ocean
gemisini vurmasıyla ilgili kahramanlık hikayeleri dinledik.
Büyük bir deniz savaşı olmuştu burada. Türk askerleri Nusret
Mayın Gemisi ile denize mayın döşemişler. Ve top ateşinden
kaçan düşman gemileri mayınlara çarpıp batmış. Nusret Mayın
Gemisi’nin görünce çok şaşırdım. Küçük geldi gözüme. Dev
gemileri batıran mayınları bu ufacık geminin döşediğini
görünce şaşırmıştım. Denizden giremeyeceklerini anlayan
İngiliz ve Fransızlar, karadan yani Seddülbahir ve
Arıburnu’na asker çıkarmışlar. Conk Bayırı’nda, Mustafa
Kemal’in askerleri düşmanı püskürtmüştü. Morto Koyu daha
sonra Kanlı Sırt’ı gezdik. Çarpışmaların yaşandığı siperleri
gezdik. Tüylerim diken diken olmuştu. 300.000 Türk askerinin
şehit düştüğünü Kanlı Sırt, adının Kanlı Sırt
olmasını şimdi Anlamıştım.
Şehitliğe geldiğimizde çok duygulandım. Yüzbinlerce
askerimiz şehit olmuştu. Her 10 saniyede bir askerin öldüğü,
en büyüğünün 25 yaşını geçmediği bir savaştı bu. Düşman
defalarca saldırmış, Türk askerleri Anafartalarda, Anzak
Koyu’nda düşmanı püskürtmüştü. 1915 ‘te Gelibolu
Yarımadası’nda bir tek düşman askeri kalmamıştı. Vatanları
uğruna 15 yaşındaki çocuklar savaşmıştı Çanakkale’de. Akşam
oluyordu, otelimize döndük. Yüreğimizi, duygularımızı
Gelibolu Yarımadası’da bırakmıştık.
Odalarımıza yerleştik. Övgü, Duygu ve ben aynı odada
kalacaktık. Odamıza yerleşip biraz dinlendikten sonra yemeğe
indik. Yemekler harikaydı. Karnımızı iyice doyurup
odalarımıza çıktık.
Pijamalarımızı giyip Gülsu’ların odasında toplandık. Çünkü
pijama partisi vardı. Yatakların üzerinde zıpladık. Övgü
sürekli bizi güldürüyordu. Çok eğlendik. Serpil Öğretmenimiz
odalarımızı dolaşıp bizlere iyi geceler diledi. Od alarımıza
çekildiğimizde bir süre uyuyamadık. Ailemi düşündüm. Onları
özlemiştim. Uykuya dalmıştım. Sabah bizi Övgü uyandırdı.
Eşyalarımızı toplayıp kahvaltıya indik. Kahvaltıdan sonra
eşyalarımızı toparlayıp tekrar yola çıktık. Eşyalarımızı
otobüsü-müze yerleştirdikten sonra sahilden yürüyerek Deniz
Savaşları Müzesi’ni, Çimenlik Kalesi’ni gezdik. Deniz
savaşları müzesinde havada çarpışarak
birbirine geçmiş kurşunları görünce çok etkilendim.
Demek yağmur gibi kurşun yağıyormuş. Daha sonra Truva’ya
doğru yola çıktık. Bu sefer bizi daha eski bir tarih
bekliyordu. Truva Atı’nı ve antik kenti gördük. Truva Atı
eski Yunanlılar ve Truvalılar zamanında yapılmış. Truva Atı
tahtadan yapılmış bir at. İki kattan
oluşanatın içini hepimiz gezdik. İçinde savaşçı askerler
saklanmış. Çok ilginçti. Bol bol resim çektik. Sonra İlyada
destanı’na konu olan antik Truva kentini gezdik. Cenk
ağabeyden kentin efsanesini dinledik. Pazar günü Anneler
Günü’ydü. Anneme toprak kase, babama Truva Atı biblosu
aldım. Daha sonra yediğimiz öğlen yemeğinin ardından vapurla
Çanakkale Boğazını geçtik.
Gezimiz sona eriyordu. Otobüse bindik. Yola koyulduk.
Buralardan ayrılmak zordu. Yüreğimizde Çanakkale’yi teslim
etmeyen Türk askerlerinin direnişi, kulağımızda ise. . . .
ÇANAKKALE İÇİNDE...
AYNALI ÇARŞI....
|